21 Aralık 2022 Çarşamba

Bu da benim sana ayrılırken hediyem olsun!

"Bu da benim sana ayrılırken hediyem olsun!"

Gülüşüne, bakışına, sesine, kimselere benzemeyen dürüstlüğüne, idealistliğine, ahlakına ve çalışkanlığına, gülünce ortaya çıkan dişlerinin muntazam duruşunu ve sağ elini mütemadiyen kirli sakalları arasında gezdirişini izlemeye doyamadığım sevgilim…
Bizimkisi çok eski bir hikâye değil aslında; her şey bu yıl Temmuz’da başladı. O gün başkaları için sıradan bir gündü ama benim için oldukça yoğun ve yorucuydu. Etrafımdan insanlar gelip geçiyor. Çay içip sohbet ediyor, kahve içip derin konulardan bahsediyor, bir iki günlüğüne de olsa gündelik dertlerini unutmaya çalışıyorlardı. Sıradan, mutsuz ve bunaltıcı hayatlarına Pazar günü gece yarısından sonra hiç dönmeyeceklermiş gibi.
O günlerde seni sevmeyi abartmış, gereğinden fazla üstüne titremiş, sevgimle boğmuş olabilirim. O gece herkes gibi sessiz sedasız vedalaştı benimle. İçimi bir hüzün kaplamıştı ki hiç sormayın. Oysa ben gözlerimde, yüreğimde, sol yanımda kalsın istedim.
Adımların uzaklaştıkça fark ettim ki, seninle beraber yaşama sevincim, mutluluğum, huzurumda gitti. Biliyorum ki ben sensiz olmaya hiç alışamayacağım. O an konuştuklarımız, jest ve mimiklerin hafızama kazınsın, hiç silmesin istedim. Özledikçe anımsayıp, sımsıkı sarılıp hasret giderebilmek için…
O an Dilek Bilgiç Esen’in, Bir Kürt Sevdim kitabından şu bölümü iç geçirerek anımsıyorum;
“Mümkün olsaydı keşke seçebilmek doğduğum toprakları, mümkün olsaydı keşke silebilmek ön yargıları, değiştirebilmek yazgıyı…”
O günden sonra hayal kırıklıklarım, pişmanlıklarım hiç peşimi bırakmadı. Fark ettim ki bazen insanlara bile tahammül edemiyorum. Sürekli beni aradığın saat aralığında çalmayan telefonumu bile görmek istemiyorum artık. Israrla bazı şeyleri görmezden gelsem de, hayat seni unutturmamak için elinden gelenin fazlasını yapıyor.
Bugüne kadar gitmen için onca bahanen varken, kalman için sebepler yarattım sana. Zaman dedim, zamanla olur düzelir ümidiyle hayatımızı uzatmalara taşıdık. Bir tek sözün, bir cümlen yeterdi bir ömür beklemeye...
Aylar geçti...
Gelmedin, aramadın, sormadın...
Seni, sessizce sabırla sevişime senin dışında herkes şahittir, en başında ise Allah şahit…
Çünkü ben seni çok sevdim...
Ahmet Kaya'nın da dediği gibi; “Bu da benim sana ayrılırken hediyem olsun...”

19 Kasım 2022 Cumartesi

Gözüne Yaş, Ayağına Taş Değmesin!

 Gözüne Yaş, Ayağına Taş Değmesin! 
El oldun sevgili, elin oldun.
Unuttun beni, geleceğimizi, hayallerimizi unuttun.
Şimdi bensiz olabildiğin kadar mutlu ol!
Bu sefer ayrılık mecbur kıldı kendini. Yine öylece baka kaldım ardından. Geri dönüşü olmayan bu ayrılığın diğerlerine hiç benzemediğini gözlerime bakamadığında anladım. Sensizliği hiç düşünmemiştim öncelerde, şimdi yapayalnızım bu şehirde! Elden ayaktan düşmüş derler ya tabiri caizse tam olarak öyleyim. Senin ellerimden tutup beni yerden kaldırdığını ve sen güçlüsün dediğin o gün gibiyim.
Her yerde sen, her yerde senden kalan hatıralar her yerde kokun var. Sensiz ne uyuyabiliyor, ne gülebiliyorum, ne de yaşamaya mecbur olduğum hayattan zevk alamıyorum. Her şeye hasret kaldım. Her yer seni hatırlatıyor. 
Hani her zaman gittiğimiz cafedeki amca var ya o geçenlerde seni sordu.
"Her zaman sen onu bekliyorsun, bir günde senin geç kal be kızım". Çok kıymet veriyorsun, pişman olacaksın" dedi. Sonra, "Gelecek mi?” diye ekledi.
Sustum, gözlerimin içine baktı. Seni sorup, soracağına pişman oldu. Elini omzuma koyup, senin dediğin gibi, "Sen çok güçlüsün" dedi.
Sadece o değil, herkes sözleşmiş gibi seni soruyor, kaçıyorum her defasında, o yok artık, gitti diyorum. Dönmemek üzere gitti.
“Hatırlar mısın?” dedi.
“Neyi Ali amca?” dedim.
"Ben sana Alevi Aleviliyle, Sünni Sünni ile evlenmeli dediğimde bana öyle saçma, şey mi olur diye kızmıştın.”
Ben kendisine ayrılık sebebiyle ilgili bir şey söylememişken nasıl olur da bunu söylerdi. Anlamış değilim.
Belki farkında değilsin ama neden bitti biliyor musun?
Her susman bir öncekinden daha ağır olduğu için bitti.
Yapılanları görmediğin için bitti.
Bizi yok sayıp onları haklı çıkardığını için bitti...
Bir kez olsun gönlümü almadığın için bitti.
Senden vazgeçemem sandığın için bitti.
Her defasında ya susup ya kestirip attığın için bitti.
O kocaman sevginin yerini başka şeyler almaya başladığı için bitti.
Sevginin sadece dilinde olduğunu anladığım için bitti.
Gözüne yaş, ayağına taş değmesin...

25 Mayıs 2022 Çarşamba

Boks Sporu, Bir Boksör ve Sonrası

Boks Sporu, Bir Boksör ve Sonrası

Sevil ADIGÜZELMAN


Seni sevenlere, ailene, dostlarına, sevdiğin kadına “Her şeye hazırlıklı olun” denilebilecek bir spordan söz edeceğim size. Boks, psikolojik dayanıklılığı fiziksel güçle birleştiren hareket ve heyecan dolu bir spor…
Bu işteki en büyük hata sorumsuzluktur. Kendine, bedenine ve karşındakine karşı...
Bu alanda deneyim kazanmış, benim için iyi bir dost, güzel bir adamdan söz edeceğim. Onunla tanıştığımda hikâyesini dinlemek, yaşadıklarını kendi ifadeleriyle kaleme almak, merak ettiğim şeyleri sormak istemiştim.
İnsan bazen acısını çıkartacak bir şeylerle ilgilenmek ister, öyle bir durumda boksa mı sığındı, bunu öğrenmek isterdim mesela.
Kendi içinde yaşadığı karşılaşmaların hangisinde yenildi, hangisini kazandı bilmiyorum. Bunu da öğrenmek isterdim. Cevapsız sorularım var…
Boks için bazı şeylerden vazgeçip, şampiyonluğa ulaşmak isterken, bu yolda kırılan kemikler, moraran yüzler, kanayan bedenlerden çok daha fazlası olduğunu biliyorum.
Ben şuna inanıyorum, çalışmak ve disiplin elbette sporun ilk kuralı ama yetenekli doğmanız ve bedeninizin buna izin vermesi gerekir.
Biliyordum ki boks, diğer spor dallarından savunma sporu olduğu için ayrılır.
Boksörlerin hayatı kişisel mücadeleyle geçer, çünkü takım değil, önde olan kendisidir. Böyle bir sporla ömür boyu ilgilenmek, kişinin hayatına da bir takım pozitif özellikler katacaktır.
2016 yılında sosyal medyada, gece saat 23.00 civarı Cumhuriyet Halk Partisi Malatya Milletvekili Sayın Veli Ağbaba'nın Facebook paylaşımında İnönü Üniversitesi öğrencisi Milli Boksör Aziz Mutlu ile ilgili paylaşımına denk geldim. Bu konu beni heyecanlandırmıştı, çünkü üniversitelerarası boks karşılaşmasında ilimizi temsilen madalya ile geri dönüldüğünü görmek benim hazırlayabileceğim tarzda bir içerik olabilirdi. Aslında spora olan ilgimden de kaynaklı olacak ki bu haberi yapmayı çok istedim.
Milli Boksör Aziz Mutlu ile iletişime geçtim. Bir sonraki gün için sunduğum röportaj teklifimi kabul etti. Röportajımın nasıl geçeceği kaygısını üstümden atamadan sabah oluverdi. Üniversite içerisinde sözleştiğimiz yere kameraman arkadaşımla gittiğimde, karşımıza gerçekten oldukça cüsseli, karakaşlı kara gözlü derler ya o tasvire uygun biri ile karşılaştım. Boy kısalığının vermiş olduğu dezavantajıyla birlikte bir iki metre uzaklıktan konuşmamız daha iyi olabileceği düşüncesine kapıldım. Ben heyecanlıydım ama karşılaşmalarda korkusuzca mücadele eden o adam, benden daha çok heyecanlıydı.
“Hedefiniz nedir?” sorusuna cevap verildiğinde, “Hedefim Türkiye Şampiyonluğu” oldu. Bu cümlesi bizi ümitlendirmişti. Elbette zor bir mücadeleler bekliyordu onu, belki pes edecekti, belki istediği başarıya ulaşamayacaktı. Ama severek yapıyordu bu işi, emek veriyordu. Kolundaki sakatlık olmasıyla elde edeceği başarı ona çok yakışacaktı. Hedeflediği başarıya ulaşamadı ama bizim şampiyonumuz belliydi…
Kendi adıma konuşmak gerekirse; karakter yapınız boks için uygun değilse, boks başarılı olacağınız veya uzun süre yapabileceğiniz bir spor değildir. Boks, sporun sporcuya sporcunun da bu spora uygun olması gereken özellikte bir spordur.
Boksa heves edip de antrenmanlarda heveslenip taktığım eldivenlerin omuzlarıma yüklemiş olduğu yük mücadele ruhumun olmadığını öğretti bana.
Ne iş yaparsanız yapın, donanımlı olmalı, hayatında hep mütevazı olmalı insan. Bedeniyle, gücüyle varlığını ispat etmek olursa derdi, kibrine yenilir çünkü…
Dolu başak eğik durur, boş başak dik durur. Dik duran, boşluğundan dik durur, yükü yoktur. Dolu başak olmaya çalıştı, başı hep öne eğikti, hep saygısı vardı karşısındakine…
Şu hiç unutulmamalıdır; "Kaybetmeye en yakın olduğun an, zafer sözcüğünü telaffuz ettiğin andır".

16 Nisan 2022 Cumartesi

Belki Umuttur Kapılarını Kapatan

Belki Umuttur Kapılarını Kapatan

Sevil  ADIGÜZELMAN


Hayatınızda biri varsa ve onu sevdikçe değişmiyorsa, aksine size olan sevgisi artıyorsa, mesela onca işin gücün arasında size yazıyorsa, sabah uyanır uyanmaz önce sizi hatırlıyor, gece uyumadan önce sizi düşünüyorsa, her gün bir defa bile olsa sesinizi duymak istiyorsa, sizi hayatınızda ki bütün insanlardan ayırıyorsa, en ufak bir tartışmada sizi arıyorsa ve sen haklı ben haklı tartışmasına girmeden konuyu tatlıya bağlıyorsa o insana kalbinizden başka bir yerde nefes alma hakkı vermeyin.

Yar ben sana eş olam
Eş olam yoldaş olam
Gittiğin yollarında
Bir dikili daş olam

Al beni götür beni
Sinende yatır beni
Bu ne zalım ayrılık
Her gün ağlatır beni

Dizimde dermanımsın
Gözümde fermanımsın
Sensiz burda duramam
Gönlümün gümanısın


Bugün, söz ve müziği Sıddık Doğan’a ait olan ve Aynur Doğan’dan dinlediğim türkü, bana sadece gözyaşı getirdi.
Sen bu satırları okuduğunda belki ben geri dönüşü olmayan o kararı vermiş olacağım. Olur ya okursun diye yazıyorum. Çünkü sana söylemeyeceğim çok şey bıraktın içimde. O kadar yarım kalmışım ki sana. Dilediğim gibi sevemedim ben seni. Hep bir mesafe koydun araya, sana ulaşmaya çalıştıkça duvarlar ördün. Verdiğin umutlar bile hep emanetti. Seni kaybetme endişesi, korkusu hiç düşmedi yakamdan. Sen her ne dersen de buna, benim eksik mutluluğumdun. Beni sev istedim. Seni yüreğime koyup kaderime yazmayan Allah’tan şimdi de seni aklımdan çıkarmasını istiyorum.
Mümkün mü?
Elbette ki değil, çünkü düşündüğüm de biliyorum ki kaderdi bizi ayıran. Belki umuttur kapılarını kapatan. Şimdi gidiyoruz ikimiz de...
Bu yazdıklarımdan seni sevmediğimi düşünme, kendimden daha çok sevdim seni. Yıkık bir duvar beklemediğin bir an da üstüne yıkılıverir ya öyle gidiyorum buradan. Bazı duyguların tarifi kelimelerle anlatılmaz. Mesela boşa çıkmış güven duygusu sözcüklerle izah edilemez. Çünkü o duygularda kırılan umutlar, çöp olmuş emekler ve ziyan olmuş onca zaman vardır.

Kimine uzağımdır,
Kimine çok yakın,
Kimine içim ısınmaz,
Kimi mecburiyetimdir,
Kimi canım, sol yanım,
Kimleri imtihanım…

9 Kasım 2021 Salı

Plansız Bir Tren Yolculuğu

Plansız Bir Tren Yolculuğu

Seninle birlikte uzaklara gitmek, adını bile telaffuz edemediğim bir şehirde kaybolmak istiyordum ya; işte zamanı…
Düşünsene Doğu Ekspresi ile yola çıkmak mükemmel bir hafta sonu kaçamağı olmaz mı?
Daha önce hiç tren yolculuğu yapmadım. Ama bir başkadır tren yolculuğu, hele de kış ayında iseniz ve dışarıda lapa lapa kar yağıyorsa…
İşte hayalim gerçek oldu. Hazırlıklarımı tamamladım uzun ve yorucu bir gününün ardından nihayet trene bindim. Çok heyecanlıydım. Uzun bir yol ve alışık olmadığım aşırı bir ses eşliğinde yolculuk nasıl olacak merak ediyordum. Belki de tren yolculuklarının en güzel yanı, sonuca odaklı olmamaktır. Önemli olan varılacak yer değil yolda olma halidir.
Biliyorum ki tren yolculuğu diğer bütün yolculuklardan çok farklı… Az parayla uçsuz bucaksız bir güzelliğe şahit oluyorsunuz. Gerçi Doğu Ekspresinin vardığı yer masal diyarı gibiydi.
Biz odaya yerleşirken düdük sesleri ve ufak sarsıntılar başlamıştı. Her şeyi bırakıp, hemen cama yaklaştım. Saatler boyunca bize yuva olacak bu odayı iyice tanıdıktan sonra, aç karnımızı doyurmak için aperatif şeyler hazırladık. Odamıza dönünce fark ettim ki, tatlı bir ritmi var trenin, insanın uykusu geliyor. Tıngır mıngır sallanan bir beşik gibi...
Bu kadar uzun bir yolculuğun, bu denli konforlu geçeceğini düşünmemiştim.
Sabah güneşin doğuşunu kaçırmamak için erkenden uyandım.
Hatırlar mısın koltuğun sağ penceresindeki manzara karlı sol penceresindeki günlük güneşlikti. Ortamın büyüsüne kapılınca zamanı hızla harcadığımız yıllarda neden hiç tren yolculuğu yapmadığımı sorgular oldum. Yolculuğumuz doğanın cömertçe bize sunduğu güzelliklerle taçlanıyordu. Gözlemlediğim dağlar, tepeler, göller ve akarsuları zihnimden film şeridi gibi geçiyor. Şu an yanımıza aldığımız yaprakları sararmış eski kitapların tozlu sayfalarını çevirirken uçuşan tozların yüzümüze çarpmasını bile çok sevdim.
Vagondaki kırmızı siyah renklerin hâkim olduğu battaniyeyi, bardakta çorbayı, çekirdek ve çay birlikteliğini yünden örülmüş çorabımla yaptığımız yolculuğu ben çok sevdim.
Ansızın çıkılan plansız bir yolculuktan geriye kalanlar...

5 Haziran 2021 Cumartesi

Vazgeçtim Çocukluk Masallarına İnanmaktan

Vazgeçtim Çocukluk Masallarına İnanmaktan



Sevil ADIGÜZELMAN

Bazen,
Bitti desen de bitmez,
Sona ermez güzel şeyler,
Bir kuşun kanadını çırpması,
Bir çiçeğin güneşe selam durması,
Yaz yağmurunun saçlarımızı ıslatması,
Rüzgârın oradan oraya koşuşturması,
Kalbin güzellikleri de böyledir.
Hatıralar, anılar, sevmeler bitmez...

***
Yaşadığımız o güzel günler artık geride kaldı, ayrılık vakti geldi çattı. Son sözleri söylemek için kelimeler arıyorum.
Ne denir ki bu saatten sonra?
Benim için sözlerin bir anlamı kalmadı. Sonunda pes ettim; artık okumayacağını, okusan da umursamayacağını bildiğim satırları yazmaktan vazgeçtim...
Beni bir gün bile anlamamış, dinlememiş, söylediklerime aldırış etmemiş de olsan kızgın değilim sana.
Evet, kırgınlıklarım var; hayat boyu geçmesi mümkün olmayan...
Yaralarım var senden yana; hiç kabuk bağlamayan...
Belki bir gün sen de bütün kızgınlıkların geçtikten sonra anlayabileceksin beni. Ama dedim ya bu saatten sonra birbirimizi anlasak ya da anlamasak, bağışlasak ya da bağışlamasak hiçbir şey fark etmez.
Benimkisi zaten en başından beri imkânsızdı, bile bile 'lades' demek, anlamsız bir ümidin peşinde sürüklenmekti...
Hepsi boş bir hayal idi...
Oysa ben büyüdüm artık, boş hayallere, hiçbir zaman gerçek olmayacak masallara inanacak yaşı çoktan geçtim.
Benim çocukluğuma dair tek gerçeğimdin, hayatın kirlenmişliğine inat masum ve temiz kalan tek yanımdın. Bütün yalanlara ve oyunlara inat, bu sevdanın saflığı yıllarca tutunduğum tek dalımdın.
İsterdim ki sen de sevebilseydin beni. Benim seni sevdiğim kadar olmasa da, hiç değilse içimi ısıtacak, yaralarımı saracak kadar sevseydin; inan yeterdi.
İkimizin de bambaşka hayatları var artık, ya da en azından olmalı.
Her zaman hayranlık duydum sana; duruşuna, bakışına, konuşmana, gülmene, kızmana, her şeyine…
Ve artık hayatta tek istediğim; senin gibi bir insana sahip olamadığıma göre, senin gibi olabilmek...
Hayat bu, gün gelip alışıyor ya insan en zor şeylere bile; buna da alışacağım elbet…
Kim bilir, belki alışmayı öğreten zaman gün gelir unutmayı da öğretir bana. Ben o günü sabırla bekleyeceğim.
Sana gelince, masal bitti, ben gerçek dünyaya geri döndüm ve vazgeçtim çocukluk masallarına inanmaktan. Ama sen bana inat hep masallarda kal olur mu? Sen hep en güzel masalların en güzel kahramanı olarak kal. Yıllar yılı hiç bitme, dolaş dillerden dillere...

***

Kalbinize ve kendinize merhametle, sevgiyle, aşkla dokunun...
Gülümseyin,
Teşekkür edin,
Şükredin,
Aşkça kalın,
Kalbinize iyi bakın...

30 Aralık 2019 Pazartesi

“Anadolu Gençlerini Eğitmeye Gidiyorum”

“Anadolu Gençlerini Eğitmeye Gidiyorum”

Fotoğraf, Muzikotek sitesinden...
İnönü Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Müdürü Prof. Dr. Server Acim, 23 Kasım 2019’da geçirdiği bir rahatsızlık sonucu vefat etti.
25 Mayıs 2019 tarihinde   görüştüğüm ve güzel bir röportaj gerçekleştirdiğim değerli hocam Prof. Dr. Server Acim’in ailesine, sevenleri ve İnönü Üniversitesi camiasına başsağlığı diliyorum.

Server Acim kimdir?
Ben Server Acim İstanbul’da doğdum. Harbiye İlkokul ve Şişli ortaokulunda okudum. Farklı bir çocukluğum oldu. Babam TRT’de müzisyen olduğu için evimizde elektronik cihazlardan mikrofon, makara kayıtları ve birçok müzik aleti vardı. O dönemde dijital aletler olmadığı için, sekiz yaşımda analog cihazları kullanmaya başlamıştım. Mikrofonlar her zaman benim oyuncağım oldu.  İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuvarında eğitimime devam ettim. Sonra Mimar Sinan Üniversitesi Devlet Konservatuarını kazanıp orada sanat, bestecilik, yüksek lisans ve sanatta yeterlilik eğitimimi tamamladım. Dokuz sene kadar araştırma görevlisi olarak çalıştım. Yıldız Teknik Üniversitesinde öğretim görevlisi olarak çalıştım. Sanatta Yeterliliği bitirdikten sonra yardımcı doçent oldum. Yıldız ve Teknik Üniversitesinin Sanat ve Tasarım Fakültesinin kurucu üyelerden birisiyim. 2002 yılında Malatya İnönü Üniversitesine geldim. Müzik öğretmenliği programında başladım. Sonra 2004 yılında Güzel Sanatlar Fakültesi kuruldu. Önce dekan yardımcısı sonra müzik bölümü başkanı oldum. Şu an adı Güzel Sanatlar ve Tasarım Fakültesi olan fakültede görev aldım. 2006 yılında itibaren konservatuvarın müdürlüğünü yürütmekteyim.

Server Acim’in eğitim süresince en büyük destekçisi kim oldu?
En büyük destekçim sosyal sermayem olan arkadaşlarım oldu. Ben kendi ayaklarım üzerinde durmayı rahmetli annemde öğrendim, bu süreçte onunda desteğini unutmamak gerekir.

Bestecilik yönünüz ön planda. Bestecilik alanındaki çalışmalarınız nelerdi?
Ben hep istediğim işleri yaptım. İstediğim okulda okudum. Ben 11-12 yaşlarında iken besteci olma kararımı vermiştim. Bestecilik için gerekli olan alt yapı eğitimini araştırdım. Buna yönelik eğitim aldım. Konservatuvara başladım. Konservatuvara gittiğimde benim müzik bilgim vardı. Sonrasında besteci oldum. Ben bu sıfata ulaşmayı hak ettim.

1988 yılında ‘3 Baba Hasan’ oyununun müziği bestelemişsiniz. Bu oyun hakkında neler söylemek istersiniz?
3 Baba Hasan Oyununu Levent Kırca ile İzmir’den İstanbul’a dönüş yolunda kurguladığımız bir oyundu. Yolculuk sırasında oyunu kafamızda çoktan tasarlamıştık. Levent Kırca araba kullanırken oyunu anlattı, ben de not almaya başladım. Hasanların her biri farklı karakterdeydi. Oyunda verilen mesajları çok sevmiştim. Levent Kırca’nın eğitiminden geçtiğim için güzel işlere imza atacaktım. Bu süreçte öykü neyi gerektiriyorsa onu yapıyordum. Birinci Hasan’ın hikâyesi köylük yerde geçmektedir. Konu çok seslilik tınısını veren bir yapıya sahipti. Bestemde kendine öz senfonik tınılar elde ettiğim elektronik çalgıları kullandım. İkici Hasan şehirli insanı anlatıyor. Ve daha alaturka bir insandı. O yüzden onda Türk Sanat Müziği estetiğini kullandım. Üçüncü Hasan da İstanbul’da köyden kente göç eden Hasanın öyküsüydü. Onda da göçün müziksel sonucu olan arabesk tarzını kullandım. Öyküde amaçlanan felsefeyi vermiş oldum.

1999’da birçok tiyatroda yer aldınız. Oya Başar ve Levent Kırca yaşadığınız bir sıkıntı var mıydı?
Onlarla hiçbir aşamada zorluk yaşamadım. Sadece son zamanlarda ödemeler konusunda sıkıntılarımız oldu. Bestelenen müzikler açısından ödemesi gereken parayı ödemeyince onlardan karşılık alamadım. Onları kötülemek gibi bir durum hiçbir zaman söz konusu olmadı. Ekonomik problem zaten 2000’li yıllarda yüz gösterdi.

Levent Kırca ile unutamadığınız bir anınız var mı?
Minik çekirdek bir ekiple beraber üç kente “Üç Baba Hasan” oyununu sahnelemek için turne ayarlandı. Levent Kırca oyunların sahnelenmesinde turne boyunca beni ışık odasında ışıklandırmayı kontrol eden kişi olarak belirledi. Levent Kırca beni iyi analiz etmişti, teknik cihazlarla aram iyiydi. Oyunun en başından beri metne hâkim durumdaydım. Oyun başlayacağı zaman zil çalıyordu. Sahne ışığı ne zaman açılacak, ne zaman kısılacak, kapanış ne zaman olacak metindeki kelimelerle çözümlemiştim. Oyunun müziklerini bestelediğim için oyunun ruhunu okuyarak içselleşirmiş oldum. Turne boyunca ışıklardan sorumlu olmak benim için hoş bir anıydı.

Çağdaş Çoksesli Türk Müziği hakkında neler söylemek istersiniz?
Çok sesli Türk müziği; Bir Türk bestecisinin bestelediği müziği, Türk bestelediği için Türk müziğidir. Türkün Müziğidir. Türk halk müziğinden Türk Sanat Müziğini kastetmiyorum. Çok sesli Türk müziği birçok seslilik yapış olarak Türk Müziğinin kendi iç makamsal unsurlarını, tartımsal olarak da olabilir hepsi açısından da olabilir. Bunu besteleyen Türk’tür. Bu müzik Türk müziğidir. Çok sesli yapısı vardır.

Levent Kırca tanıdığımız gibi biri miydi? İş ortamında nasıldı?
Çalışma ortamında işine çok titizlenen, işine önem veren, çalışma arkadaşlarını da değerli kılan biriydi. Gerek televizyon dizisi olsun gerekse tiyatro oyunları için gerekli özeni gösteriyor ve sorumluluklarını yerine getiriyordu. İyi bir çalışma arkadaşıydı.

Oya Başar ve Levent Kırca ile 2001 yılının temmuz ayında yolunuz ayrıldı? Bilgi verebilir misiniz?
Kendileri 2001 yılının Temmuz ayından itibaren benimle çalışmak istemediklerini belirttiler. Başımızdan herhangi bir kötü olay geçmedi. Bu karara saygı duydum.

İnönü Üniversitesi Marşı'nı bestelediniz bu teklifi size kim sundu? Manevi birçok değeri ön planda tutunuz neler söylemek istersiniz?
2002 yılında İstanbul Yıldız Teknik Üniversitesinden kalkıp İnönü Üniversitesine gelirken oradaki marşın bestesini yeni tamamlamıştım. Gündemde olan bu konu üzerine, dönemin İnönü Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Fatih Hilmioğlu’na marş besteleme teklifini ben sunmuştum. "İnönü Üniversitesi’ne marş bestelemek istiyorum" dediğim zaman mutlu olmuştu. Sözlerini yazdım ve müziğini besteledim. Dönemin korusu o yılın akademik açılış töreninde gururla o marşı seslendirdiler.

İnönü Üniversitesi müzik veri tabanı hakkında neler söylemek isterseniz?
İnönü Üniversitesi Kütüphanesinde abone olunan bir veri tabanımız var. Üniversitemizin müzik veri tabanı iyi durumda… Buradaki asıl amacımız müzik bölümü öğrencilerimizin sürekli müzik dinleye bilmeleriydi. Daha önce öğrencilerin CD satın alması gerekiyordu. O da maddi açıdan oldukça külfetliydi. Üniversitenin abone olduğu veri tabanı ile öğrenciler ücretsiz müzik dinleyebilmektedir. İstediğiniz tarz da müzik dinleyebilirsiniz. Listemizde yok yok...

“Özgün Bir Nota Yazma Programı” kitabınız var. Özgünlük hakkında neler söylemek istersiniz?
Özgünlük, çok sesli müzik bestecileri hakkında özgün eserler oluşturabilmektedir. Genç kuşak, orta kuşak ve benimle aynı kuşaktan olan kişilerle beraber oluşturulan müzik dili bireye özgüdür. Her bestecinin kendine özgü bir üslubu ve müzik besteleme şekli vardır. O yüzden her besteci özgündür...

Birçok ödüle layık görüldünüz sizin için en anlamlı ödül hangisidir?
En önemli ödül…
Eczacıbaşı yarışmasının ilk yapıldığı yılda ben senfoni eserimle üçüncülük ödülü aldım. Beni en mutlu eden ödüldür. Kültür Bakanlığının ve oyunlarının müziklerini bestelediğim İnönü Üniversitesi Tiyatro Topluğunun çok değerli ödülleri var.

“Bir Nefeste Arguvan” çalışması tanıtımı yapıldı, bu çalışma yeterli miydi?
Yeterli ve güzel oldu. Arguvanlılar benim gözümde çok değerli insanlardır. Alt yapı düzenlemesi ve kayıtlar sırasında oradaydım. Bu tür çalışmaların artırılarak devam etmesi gerekmektedir. Malatya’nın ilçelerini önce Malatya’ya tanıtmak gerekir. Malatya’nın Arguvan’dan başka ilçelerinin de olduğunu oradaki manevi dokuyu da halka tanıtmakta fayda var. Malatya’ya geleceğim zaman arkadaşlarım sormuştu.
“Neden oraya gidiyorsun?”
“Gençlerini eğitmeye gidiyorum” demiştim. Tanıştığım gençlere bakınca kıymetimi bilen çok fazla gençle tanıştım. Kıymetimi anlamayan da elbette var. Arguvan benim için iyi bir örneklem oldu.

Son olarak; İletişim Fakültesi öğrencilerine sanatla ilgili eğitim verilmeli midir?
İletişim Fakültesi öğrencilerine müzik kültürü konusunda eğitim vermek gerekiyor. İletişim Fakültesindeki Sinema Televizyon Bölümüne öğrenci alınırsa ben orada film müziği derslerine girebilirim. Sinema filmi çekmek isteyen kişiler, yönetmen olmak isteyenler için müzik konusu ileride sorun oluyor. Çünkü çekilen filme müzik besteleyecek kişi terminolojik fakirlik çekiyor. Yönetmen olacak kişi müziksel terminoloji, çok sesli batı müziği alanında çok sesli Türk Müziğini repertuvarında doğru lanse edebilmeli. Kimin yönetmen kimin kameraman kimin kurgucu olacağını bilemeyiz ama öğrencilere mutlaka müzik terminolojisi konusunda ders verilmelidir.

BİR NEFESTE ARGUVAN: https://www.youtube.com/watch?v=QkqfGft4-rU