Sayfalar

25 Mayıs 2022 Çarşamba

Boks Sporu, Bir Boksör ve Sonrası

Boks Sporu, Bir Boksör ve Sonrası

Sevil ADIGÜZELMAN


Seni sevenlere, ailene, dostlarına, sevdiğin kadına “Her şeye hazırlıklı olun” denilebilecek bir spordan söz edeceğim size. Boks, psikolojik dayanıklılığı fiziksel güçle birleştiren hareket ve heyecan dolu bir spor…
Bu işteki en büyük hata sorumsuzluktur. Kendine, bedenine ve karşındakine karşı...
Bu alanda deneyim kazanmış, benim için iyi bir dost, güzel bir adamdan söz edeceğim. Onunla tanıştığımda hikâyesini dinlemek, yaşadıklarını kendi ifadeleriyle kaleme almak, merak ettiğim şeyleri sormak istemiştim.
İnsan bazen acısını çıkartacak bir şeylerle ilgilenmek ister, öyle bir durumda boksa mı sığındı, bunu öğrenmek isterdim mesela.
Kendi içinde yaşadığı karşılaşmaların hangisinde yenildi, hangisini kazandı bilmiyorum. Bunu da öğrenmek isterdim. Cevapsız sorularım var…
Boks için bazı şeylerden vazgeçip, şampiyonluğa ulaşmak isterken, bu yolda kırılan kemikler, moraran yüzler, kanayan bedenlerden çok daha fazlası olduğunu biliyorum.
Ben şuna inanıyorum, çalışmak ve disiplin elbette sporun ilk kuralı ama yetenekli doğmanız ve bedeninizin buna izin vermesi gerekir.
Biliyordum ki boks, diğer spor dallarından savunma sporu olduğu için ayrılır.
Boksörlerin hayatı kişisel mücadeleyle geçer, çünkü takım değil, önde olan kendisidir. Böyle bir sporla ömür boyu ilgilenmek, kişinin hayatına da bir takım pozitif özellikler katacaktır.
2016 yılında sosyal medyada, gece saat 23.00 civarı Cumhuriyet Halk Partisi Malatya Milletvekili Sayın Veli Ağbaba'nın Facebook paylaşımında İnönü Üniversitesi öğrencisi Milli Boksör Aziz Mutlu ile ilgili paylaşımına denk geldim. Bu konu beni heyecanlandırmıştı, çünkü üniversitelerarası boks karşılaşmasında ilimizi temsilen madalya ile geri dönüldüğünü görmek benim hazırlayabileceğim tarzda bir içerik olabilirdi. Aslında spora olan ilgimden de kaynaklı olacak ki bu haberi yapmayı çok istedim.
Milli Boksör Aziz Mutlu ile iletişime geçtim. Bir sonraki gün için sunduğum röportaj teklifimi kabul etti. Röportajımın nasıl geçeceği kaygısını üstümden atamadan sabah oluverdi. Üniversite içerisinde sözleştiğimiz yere kameraman arkadaşımla gittiğimde, karşımıza gerçekten oldukça cüsseli, karakaşlı kara gözlü derler ya o tasvire uygun biri ile karşılaştım. Boy kısalığının vermiş olduğu dezavantajıyla birlikte bir iki metre uzaklıktan konuşmamız daha iyi olabileceği düşüncesine kapıldım. Ben heyecanlıydım ama karşılaşmalarda korkusuzca mücadele eden o adam, benden daha çok heyecanlıydı.
“Hedefiniz nedir?” sorusuna cevap verildiğinde, “Hedefim Türkiye Şampiyonluğu” oldu. Bu cümlesi bizi ümitlendirmişti. Elbette zor bir mücadeleler bekliyordu onu, belki pes edecekti, belki istediği başarıya ulaşamayacaktı. Ama severek yapıyordu bu işi, emek veriyordu. Kolundaki sakatlık olmasıyla elde edeceği başarı ona çok yakışacaktı. Hedeflediği başarıya ulaşamadı ama bizim şampiyonumuz belliydi…
Kendi adıma konuşmak gerekirse; karakter yapınız boks için uygun değilse, boks başarılı olacağınız veya uzun süre yapabileceğiniz bir spor değildir. Boks, sporun sporcuya sporcunun da bu spora uygun olması gereken özellikte bir spordur.
Boksa heves edip de antrenmanlarda heveslenip taktığım eldivenlerin omuzlarıma yüklemiş olduğu yük mücadele ruhumun olmadığını öğretti bana.
Ne iş yaparsanız yapın, donanımlı olmalı, hayatında hep mütevazı olmalı insan. Bedeniyle, gücüyle varlığını ispat etmek olursa derdi, kibrine yenilir çünkü…
Dolu başak eğik durur, boş başak dik durur. Dik duran, boşluğundan dik durur, yükü yoktur. Dolu başak olmaya çalıştı, başı hep öne eğikti, hep saygısı vardı karşısındakine…
Şu hiç unutulmamalıdır; "Kaybetmeye en yakın olduğun an, zafer sözcüğünü telaffuz ettiğin andır".

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder